Dost başa, düşman ayağa bakar. (Türk Atasözü)
Sosyal hayat bazında kapitalizmin etkileri gözlemlenmek
istenirse, ilk bakılması gereken konulardan biri moda kavramı olmalıdır. Moda;
kapitalizmin dayatmalarından biri olan “tek tip tüketim” modelinin başlıca
araçlarındandır. Türk Dil Kurumu’na göre, moda: “Değişiklik gereksinimi veya
süslenme özentisiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik. “Diğer bir
tanımıyla: “Belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni, bir şeye karşı
gösterilen aşırı düşkünlük.” Tanımlara bakacak olursak toplumu etkileyen
yönleri; özenti ve aşırı düşkünlük halleri, kapitalizm açısından kullanılan
yönleri ise; geçici ve belirli bir süre etkin olmasıdır.
Yılda dört sezon olarak moda eğilimleri (trendleri)
belirlenir, dünyaca ünlü firmalar bu trendlere göre koleksiyonlarını üretmeye
başlarlar ve dünya halklarının beğenisine sunarlar. Bu durum, kapitalizm
açısından, “Her talep kendi arzını yaratır.” Keynesyen görüşünün aksine, “Her
arz kendi talebini yaratır” (Say Yasası) klasik iktisatçı görüşün
etkisini ve etkinliğini göstermekte; moda olgusunun kapitalizmin nasıl büyük
bir aracı olduğunu ispatlamaktadır.
Moda eğilimlerinin (trendlerin) belirlenmesi aşamasında
üretim sektörünün büyük markaları konuya dâhil olmaktadırlar. Moda olgusunun
var olma sebeplerinden biri de markaların piyasa arzlarıdır. Peki, marka nedir?
Amerika Pazarlama Derneğinin tanımına göre marka: “ürünlerini satışa sunan
kişilerin söz konusu bu ürünleri tanımlamak ve piyasadaki diğer emsallerinden
ayırabilmek için kullandıkları isim, sembol, tasarım veya bunların çeşitli
kombinasyonlarıdır.” Diğer bir marka tanımı da; müşteri ve tüketicilerden
gelen, onların imgelerinde algılanan duygusal ve işlevsel getirilere dayanan,
ayrıcalıklı bir konum yaratan tüm izlenimlerin içselleştirilmiş bir özetidir.
Aynı ya da farklı, çeşitli niteliklerde ve sektörlerdeki ürün/hizmetlerin
birbirinden kolayca ayrılmalarını sağlayan, yapılan ürün/hizmet dizaynları ve
çalışmaları ile benzerlerinden farklılaştırılan, ürün ile birlikte onu piyasaya
sunan kişileri ve firmaları da tanımlayan, basım ve yayım yoluyla geniş
kitlelere duyuran, tanıtan, onları başkalarının taklit etmesi ya da haksız
davranışları karşısında ait olduğu ülkenin ya da uluslararası hukuk
kurallarının çerçevesinde koruyan; isim, sözcük grubu, harf, rakam, renk,
şekil ve dizayn bileşimine marka denir. (Ak, 1998, s:121)
Günümüz şartlarında bir ürünün hangi markaya ait olduğunu
ürün üzerinde ki logo veya şekle göre, hizmette ise koku, müzik ve slogan ile
tespit etmek artık çok kolaydır. Büyük markalar, yıllık ya da sezonluk olarak
belirlenmiş moda trendlerini kendi markalarına göre uyarladıktan sonra manken,
futbolcu, şarkıcı, oyuncu veya şov dünyasından ünlü kişilerle yaptıkları büyük
reklam veya sponsorluk sözleşmeleriyle gizli ya da açık olarak dünya kamuoyuna
lanse ederler. İşte tam bu sunum ardından dünya insanları arasında başlayan”
kim ne giymiş, ne yemiş, hangi arabaya binmiş, nasıl makyaj yapmış, saçını hangi
renge boyatmış, ne dinliyor, hangi spor takımını tutuyor, nereye tatile
gidiyor… gibi birçok soru işaretinin insanların beyninde tek tek belirmeye
başlamasının ardından firmalar markaları için tam da istedikleri ortamı
oluşturuyorlar ve ardından susamış toprak gibi küresel piyasaya sundukları
arzları meraklı alıcılarını bekliyor.
Tam da bu süreçte asıl konumuza giriş yapabiliriz. Alıcılar
satın alma tercihlerini nasıl yaparlar?
Tüketicilerin marka fonksiyonu anlayışı işletme yönetimi
içinde, markaların fonksiyonları başlığı altında 4 gruba ayrılmaktadır. Bunlar,
kalite güvence fonksiyonu, kişisel kimlik fonksiyonu, sosyal kimlik fonksiyonu
ve statü fonksiyonudur. Tüketiciler mevzu bahsi geçen fonksiyonlara göre satın
alma tercihlerini yapmaktadırlar. Bunu bir araştırma ile örneklendirebiliriz.
Üniversite öğrencileri arasında yapılan cep telefonu marka
seçimi araştırmasının verilerine göre bir markanın tercih edilmesinin nedenleri
aşağıdaki gibi ortaya çıkmaktadır;
- Markanın
kaliteli olması,
- Markanın
güvenilir oluşu,
- Markanın
ünlü kişiler tarafından kullanılması,
- Arkadaş
çevresinin bu markayı kullanması,
- Markanın
modaya uygun olması,
- Kullanılan
marka ile arkadaşları arasında havasının olması,
- Kullanılan
marka ile çevresinde ilgi odağına dönüşmesi,
- Markanın şekli, logosu, ismi, şekli kolayca tanınmayı sağlıyor,
Araştırma sonuçlarından da anlaşılacağı gibi küreselleşmenin
yaygınlaşması ile marka seçimlerinin kişilerin kalite ve güvence seçeneklerinden
sonra, bağlantılı bulundukları sosyal çevreye kendilerini kanıtlayabilmek,
statü kazanmak ve kazanılan statü ile bulundukları çevrede kalıcılığı
sağlayabilmek için kendi çevrelerinde kullanımı yaygın ve ilgi odağı olan
markaları seçtiklerini söyleyebiliriz.
Marka kullanımının kişiler üzerindeki etkisini hayatın
içinden, herkesin karşılaşabileceği örnekler ile değerlendirirsek:
Yıllık vergisiyle bile, orta lükste bir araba alınabilecek
bir arabaya sahip olan kişilerin, binlerce dolara satın aldıkları, benzini
deyim yerindeyse su gibi içen araçlarını özel kapalı otoparklarda tutmaları ve
sadece ayda birkaç sefer ve birkaç saat İstanbul sahili boyunca kullanmaları,
statü kimliğinin kanıtlanması için katlanılan maddi değerlerin boyutlarını göstermektedir.
Yemek yemek ya da bir şeyler içmek için gittiğimiz
mekânlarda gözlemleyebileceğimiz ilk şey: masaların üzerinde sıralanmış olan
cep telefonları, araba anahtarları ve pahalı sigara kutuları… Yine bu durumu,
kişilerin sahip oldukları marka eşyaları bir meta olarak kullanarak,
karşısındakilere karşı kendi öz güvenlerini kanıtlamaya çalıştıkları şeklinde
algılayabiliriz.
Marka tercihleri belirlenirken kalite ve güvencenin üst
sıralarda yer almasına rağmen günlük hayatta bu durumun hiç de böyle olmadığının
hemen herkes farkına varmıştır. Türkiye’de satışı dahi olmayan markaların
-Türkiye standartlarına göre herkesin kolaylıkla sahip olamayacağı-sokaktaki
birçok insanın kullandığına şahit olmuşsunuzdur. Bu durum taklit edilmiş
markaların dahi birçok alıcısının olduğunu göstermektedir.
Toplu taşıma araçlarında yolculuk ederken, yolculardan
birinin çalan telefonun hangi markaya ait olduğunu anlayabiliyoruz. Son
teknoloji ile üretilen cep telefonlarında yüzlerce melodi seçeneği bulunmasına
rağmen, melodi seçimi olarak sadece o marka telefonlarda bulunan ve markanın
tanınmasına olanak veren melodinin zil sesi olarak seçilmesi, hatta
kullanılan telefonlar farklı olsa da en prestijli kabul edilen telefon
markasının zil sesinin, zil sesi olarak seçilmesini diğer verdiğimiz
örneklerdeki gibi ulaşılmak istenen/ arzulanan statü fonksiyonu ile
açıklayabiliriz. Son zamanlarda ise markanın ilk kullanıcılarından olabilmek
için verilen mücadeleler ise başka bir yazının konusudur.
Kapitalizmin insan varlığı üzerindeki en büyük hegemonyası
“tek tip tüketim ile tek tip insan” oluşturmaktır. Dünya insanlığının satın
alma tercihleri ve empoze edilmiş ürünlerin satın alınma eğilimi ile
kapitalizmin işleyen çarklarına yağ sürmektedir. Firmalar, markalar aracılığı
ile insanlara yeni hayat umutları satarlar; insanlar da bu satın aldıkları
ürünler ve hizmetlerle sunulan yeni hayata/ yeni umuda dâhil olduklarını
sanırlar fakat aslında bu sadece bir pazarlama stratejisidir ve ürünü alarak
siz de bu stratejinin başarıya ulaşmasına vesile olursunuz. Ayrıca insanların
marka ürünleri kullanarak firmalara bir yandan para kazandırırken bir yandan da
bu markalar için bilinçsiz çalışanlar olduğunu, aslında ete kemiğe bürünmüş
reklam panoları gibi tüm çevrelerde markaların reklamını yaptığını söyleyebiliriz.
Sonuç olarak yapılan tanımlar ve verilen örnekler günlük
hayatımızda, son zamanlarda sıklıkla karşılaştığımız olayların hiç de normal
olmadığını, aslında insanların kendilerini topluma kanıtlamak, statü kazanmak
ve bulundukları sosyal çevrede ilgi odağı olabilmek için markaların gücünü
arkalarına almalarına acı bir biçimde şahit olmaktayız. Bu duruma bilgi düzeyi
ve eğitimi ile toplum içinde varlık gösteremeyip, kendini kanıtlayamayan
insanların, tüketim alışkanlıkları ve satın alabilme güçleriyle bir yer
edinebilme çabalarının bir sonucu olduğunu da söyleyebiliriz. Lakin
unutulmaması gereken asıl önemli nokta: “İnsanlar kıyafetiyle karşılanır
fikirleriyle ağırlanır/uğurlanır.” demek olacaktır. Fikrin ve bilginin varlık
gösteremediği bir toplumda, toplum tarafından kabul görmek uğruna tüketimin
kölesi olarak, metalaştırılmış ürünlere tapınma ayinlerin devam etmesi,
üretmeden sürekli tüketmeye kanalize olunması, bireyin kendi benliğinden ödün
vererek kendine yabancılaşmasıyla sonlanacaktır.
Ukba Dergisi'nin 2. sayısında yayınlanmıştır. 1 Ocak 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder