İktisat dersleriyle geçmişi
bulunan herkesin aşına olduğu şey: sınırsız insan istekleri ve bu isteklerin
karşısındaki kıt kaynaklar sorunsalıdır. İktisat bu sorunsalını çözmek için en
etkin ve etkili yöntemi/yöntemleri arar.
İktisadın diğer cevabını aradığı
konulardan biri de, sınırsız insan isteklerinin kaynağıdır. İhtiyaçlar, insanın
içgüdüsel olarak doğasında bulunan mı, yoksa toplumsal çevresiyle ilintili
olarak sonradan gelişen ve gelişimi devam eden öğrenilmiş bir gereksinim türü
müdür? Birçok iktisatçı bu konuda görüşlerini beyan etmiştir.
Karl Marx insanların bu sınırsız
isteklerini aç gözlülük ve bencillik olarak tanımlamış ve bunun insanın
doğasına ait bir güdü olduğunu savunarak adını kapitalizm koymuştur. Marx
kapitalist sistemin yok olmaya mahkûm olduğunu ve bu süreci proletarya dediği
emekçilerin başlatıp bitireceğini İhtilal (yıkım) Teorisi ile savunmuştur.
Marx’a göre: bencil, emek sömürücü, sefalet, esaret ve şiddet hegemonyası kuran
Kapitalizmin yıkılmasının ardından ortalığın temizleneceğini, yeni düzenin
kurulacağını yani kapitalistlerin elinde bulunan üretim mallarının topluma mal
edileceğini, böylece sosyalizme geçileceğini savunmuştur.
Marx’ın Sosyalizmde: toplum
içinde bulunan her birey kendi yetkinliklerince üretime katkıda bulunur ve
katkıda bulundukları / verdikleri oranında gelir elde ederler. Sosyalizm
sürecini tamamlayan ve bunu sindiren toplum olgunluk seviyesine ulaşır ve
böylece Komünizme zemin hazırlar.
Marx’ın Komünizmi: toplum içinde
bulunan her birey kendi yetkinliklerince üretime katkıda bulunurlar fakat Komünizminde
Sosyalizmden farklı olarak, kendi yetkinlik ve becerileriyle topluma destek
olan bireylerin sadece ihtiyaçları kadarıyla gelire sahip olmak istemeleridir.
Marx’in ütopik toplumsal sistemi bu haliyle bir çok eleştiriye maruz kalmıştır.
İnsanın sınırsız olan isteklerini ehlileştirecek ve doğasından geldiği
savunulan aç gözlülüğü ve bencilliğini böyle bir sistem nasıl
sınırlandıracaktır? Sistemler insanların gönüllülük esasına göre işleyebilirler
mi? Sivil toplum kuruluşlarında dahi gönüllü olarak ayıracak zamanı olmayan
insanların, zamanlarını harcayarak kazandıklarını başkalarına vermesi hatta
paylaşması din, vicdan rahatlatma ve yasal zorunluluk gibi itici bir kuvvet
olmadan gönüllü yapacakları bir eylem olmayacaktır.Bu ve bunun gibi sorulara
cevap veremediği için Marx’ın bu olgunlaşan ve olgunlaştıkça insan isteklerini
ehlileştiren sistemleri ütopya olarak kalmıştır.
Thorstein Veblen ise insanı,
çevresel ve kültürel faktörlerin etkilediğini ve oluşan koşulların insanı
açgözlü/bencil ve gösterişçi olmaya ittiğini belirtmiştir. Veblen 19. yüzyıl
sonu 20. yüzyıl başlarında yaşamıştır. Tam da kapitalizmin şuan tanımlanan haline
geçişine canlı olarak tanık olmuş olan iktisatçı, gözlemleri ile iktisat
düşünce dünyasına aylak sınıfı teorisi (the theory of the leisure class) ve
gösterişçi tüketim kavramıyla önemli katkılarda bulunmuştur.
Veblen, aylak sınıfı teorisinde
aylaklığı, zamanın üretici olmayan tüketimi olarak tanımlar. Hep hayallerini
süsleyen zengin zümrelere özenen fakirlerin, iş fırsatlarını akıllıca
kullanarak elde ettikleri ya da miras yoluyla servet sahibi olanların (sonradan
görme kişiler) ulaştıkları servetleri hayatlarının geri kalan zamanında,
çalışmayarak harcamalarını ele alır. Çalışmadan yaşayan sınıfın, yaptıkları
aşırı harcamaların toplumun kalanı için bir üstünlük göstergesi olarak
algılanmasından büyük bir keyif aldıklarını ve bunu reklamlaştırdıklarını
savunan Veblen, aylak sınıfın yaptığı aşırı harcamaları ise gösterişçi tüketim
olarak adlandırır.
İnsanın açgözlü ve bencil olarak
nitelendirilmesine neden olan sınırsız ihtiyaçlarının kaynağı olarak gösterilen
içgüdüler ve toplumsal çevreler konusunda iki iktisatçının görüşlerine
değindikten sonra, 21. yüzyılda insanın sınırsız ihtiyaçları konusunda ne
durumda olduğuna bir bakalım.
Tüketim insan varlığı ve toplumun
devamlılığı için zorunlu bir unsurdur. Fakat beslenme, barınma, güvenlik,
giyinme, sağlık ve sosyal ihtiyaçlar düzeyinde yapılan tüm hayati tüketimin
dışında bulunan harcamalar, tüketim kültürünün zorunluğu kıldığı, olmazsa
olmazlar olarak bağımlılık yaratılan ürün ve hizmetler olarak gösterişçi
tüketim başlığı altında toplanabilir.
Kapitalist endüstrinin, tüketimi
arttırmak için keşfettiği en verimli süreç, insanın ihtiyacı olup olmadığını
dahi bilmediği bir ürünü satın alma eğilimine girmesidir.(Çünkü üretici kendi
varlığını ve karlılığını sürdürebilmek için üretmek ve ürettiklerine alıcı bulmak
zorundadır.) Peki bu nasıl oluyor: önce suni ihtiyaçlar / gereksinimler
yaratılıyor ve buna sahip olmanın “dünyanın en harika şeyi” olduğuna
inandırılarak tüketici ikna ediliyor ve zaten sınırsız ihtiyaçlara sahip olan
insanın bu teklife hayır demesi çoğunlukla olası olmuyor. Bu ikna sürecinin
itici kuvvetleri olarak firmaların kendi reklam, promosyon ve sponsorluklarının
yanında, içinde yaşanılan toplumun sosyal düzeyi ve kültürünü de
sıralayabiliriz.
Geert Hofstede’nin kültürü
açıklamada kullandığı parametrelerden biri de bireycilik ve toplulukçuluk-dur
(individualism/collectivism) .Bu parametre, bir kültürün üyelerinin kendilerini
nasıl tanımladıklarını baz alır. Bireyci olan toplumdaki insanlar kendilerini
toplumdan bağımsız olarak görürken, toplulukçu olan toplumlar kendilerini
toplumla bağlı olarak tanımlar. Hofstede ulusların gelirinin arttıkça
bireyciliğe doğru ilerlediklerini de ayrıca savunur. Veblen’in gösterişçi
tüketim tanımlaması kültürlerle ilintili olduğundan Hofstede’nin toplulukçu
olarak tanımladığı toplumlarda daha fazla görülmektedir. Buna örnek olarak:
adet, gelenek ve göreneklerine bağlı bulunan toplumlarda “millet ne der”
mottosu altında gösterişçi tüketiminin zirveye ulaştığı harcamaların
yapılmasını verebiliriz. Ayrıca Veblen gösterişçi tüketim türünde kadınlara da
vazifelerin düştüğünü ve kadınların da ek görevi olduğunu savunmuştur; aylak
sınıfı teorisinde gösteriş yapanların dış dünyaya karşı şaşalı duruşlarının
arkasında, evlerinde bir o kadar sefil halde olduklarını o zamanın şartlarınca
açıklar. 21. Yüzyıl şartlarında sosyal paylaşım sitelerinin artışı ve yaygın
kullanışı ile gösterişçi tüketim artık sadece dış dünyada değil evlerde de göze
çarpmaktadır. Evler daha güzel, sunumlar daha lüks ve çok olmalı ki çekilen
fotoğraflar daha çok beğeni alsındır. Evin diğer odaları vasat haldeyken,
konukların ağırlandığı salonların köşk odalarından farkının bulunmayışı,
misafir yemek takımları, çay setlerinin bulunması, misafirlere özel sunumluk
yemeklerin yapılması da kadınların ek görevlerindendir. Burada dikkat çekici
diğer bir ayrıntı ise, tüketimi bireyler kendi konforları için değil, diğer
bireylerin beğenileri için yapıyor oluşlarıdır.
Günümüz tüketim şekillerini,
bireyin hayati ihtiyaçları mı, yoksa kültürün, toplumun ve ekonomik koşulların
şekillendirdiği suni gereksinimlerin mi belirlediği sorusunun cevabına,
dikkatsiz gözlemler yaparak dahi kolayca ulaşılabilir. Bu düzeyde baktığımızda
sınırsız olan insan ihtiyaçlarını günümüz şartlarının sosyal, ekonomik ve
kültürel durumuyla ehlileştireceğini savunamayız. Aslında insan tüketerek daha
fazla tükenilmeye odaklamıştır; bu tükenilme sadece maddi değil aynı zamanda
manevi, ruhsal ve çevreseldir de.
İnsanın en pervasız ve israflı
şekilde tükettiklerinin başında kendisine ücretsiz olarak sunulan hayat süresi
gelir. Bu sürenin birçoğunu hayatını idame ettirebilmek için sermaye olarak
kullanırken, insan bu sürenin sınırlı olduğunu ve kendinden verdiğinin göz ardı
ederek, sermayesini tükettiğini yani tükettiğinin/tükenenin “kendi” olduğunu zaman
içinde unutur. Alınan her nefes, geriye kalanlardan eksilendir. Bu bağlamda
hayatı ciddiye alarak yaşamak isteyen her bireyin, yaşam kalitesini arttırması
için yapması gereken şeylerin başında :“ farkında olarak yaşamak” bilinci
gelmektedir. Farkındalık bilincini geliştiren için, sınırsız isteklerini
ehlileştirmek, gerçek ihtiyaçlarını belirlemek daha kolay olacaktır. Bunun
yanında İsmet Özel’in belirtiği gibi: “ ‘Ne derler acaba’ diye kahrolası bir
put vardır!” işte bu put devrildiğinde, kişi kendini bağlayan birçok ipten
kurtulup bağımsızlığına da kavuşacaktır.
Ukba Dergisinin 2. sayısında yayınlanmıştır. 01 Ocak 2017