Ortak dertlerin paylaşılması,
acıların taa yürekten değil de duyarsızlaşmakla birlikte yüzeysel yaşanması
son zamanlarda gelişen ve yaygınlaşan teknolojik iletişim kanalları nedeni ile sosyal
medya üzerinden “üzgünüz” mesajları ile klişeleşen bir hal aldı.
Atalarımızın sözleri bir bir
tarihe karışmaya başladı; biz bilirdik ki, “gözden ırak olan gönülden de ırak
olur.”du. Lakin artık durum bu değildir. Dünyanın dört bir tarafında yaşanan;
vahşetlere, katliamlara, savaşlara ve acılara dakikası dakikasına canlı canlı
izleyerek haberdar olunduğu halde insanlıktan herhangi bir tepkili ses
çıkmamaktadır. Dost muyuz yoksa düşman mıyız,
vicdanlı mı yoksa vicdansız mı, bir şekilde sesin çıkmasına neden olmalıyız
yoksa Aliya İzzetbegoviç’in de dediği gibi; “Ve her şey bittiğinde,
hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği
olacaktır.” ve her şey bittiğinde bir şeyler yapmak için çok geç olacaktır.
Teknolojiden uzak geçirilmiş bir
günün akşamında, onlarca mesaj düşmüş telefonumun mesaj kutusuna, saatlerce
hafta sonu yapılacak kahvaltı için mekan aranmış ; sahilde olsun, temiz olsun,
ferah olsun, kahvaltı çeşitliliği bol olsun... , bir kaç kişi hal hatır sormuş,
tüm mesajları okuyup eğlenceli vakit geçirip de mesajlara cevap verdikten
sonra, haber sitelerinden birini açıp ne olmuş bugün diye bir baktım, onlarca
artık duyarsızlaştığımız haberin arasında biri vardı ki ; dünyada adaletin
olmadığını bir kez daha tokat gibi çarptı yüze ,canhıraş bir haber; “Ey insan evladı;
insanın insana yaptığı kötülüğü başka hiçbir canlı insana yapamaz. Tek güvencen
yüce yaratıcın olsun, yaratılanı ondan başka koruyup kollayacak yoktur, adaleti
de ancak ve ancak ondan bekle.” cümleleri bir çok sefer ki gibi tekrar geçti
içimden. İç savaşlar nedeni ile kendi ülkelerinden kaçmak zorunda kalıp ümitlerini başka
bir ülkenin topraklarında aramak için ölümcül bir umutla, rotanın onları umut
diyarlarına mı yoksa ölümün kollarına mı götüreceğini bilmeyen binlerce
insandan Azrail ile karşılaşması uçsuz bucaksız deniz sularında gerçekleşen ve
ruhları yaratıcılarına, bedenleri Türkiye sahiline vuran umut yolcuları, kendi
memleketlerinde hain, denizlerde kaçak, ülkeleri dışında karada mülteci-
sığınmacı, karaya vuran cansız bedenleri isimsiz birer ceset. Bir kaç dua, bir
kaç sitemden sonra “bu böyle olmaz.” dedikten sonra atalete teslim olup kendi
köşemize çekilmemiz... tüm yaptığımız bu kadar.
"En kötü kombinasyon, boş bir ruh ile
dolu bir midedir." der yine Aliya İzzetbogoviç ,sırtımız pek, karnımız
tok , ruhumuzun açlıktan kokuyor. Bu ruh öyle bir ruh ki; bencil, kendi dışında
kendinden olmayana ne saygısı var, ne insanca yaşama ne de insan olma hakkı
tanıyor. Hiç bir derdi yok, bu yokluktan
dertten ve dertlinin halinden anlamıyor. İşte kendi kitaplarına, kurallarına,
piyasalarına ve parametrelerine göre kendilerini gelişmiş olarak gösteren
insanlık onurunu ve gururunu hiçe sayan ülkelerin sırf kendi çıkarları için
bencilleştirdiği insanlık tam da onların istediği yolda hızlı mesafeler kat
ederek, dertlinin derdi ile dertlenip kendi derdini unutan bir neslin büyüttüğü
nesilleri bile kendi gibi yapmayı başarmıştır.Başardınız artık sizin gibiyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder