Kitle iletişim araçları, iktidarı
elinde bulunduran egemen gücün kendi değerlerini, ideolojisini ve kültürünü
yaymak, pekiştirmek ve her daim taze tutmak için tarih boyunca kullandığı ve
kullanmaya devam ettiği en etkili araç olmuştur. Bu sebeple endoktrinasyon ve
toplum mühendisliği uygulamalarının yapılması için de medya vazgeçilmez bir
yardımcıdır. Toplumu yönlendirme, düşünce aşılama, bir fikri telkin etme,
stereotype oluşturma, algıyı yönetme, ilgi çekme ve gündem oluşturma görevleri
genel hatları ve etkinliği ile medyanın elinde ve egemenliğindedir.
Medyanın ve iktidarın aynı safta
oldukları, aynı ideolojiye ve çıkar gruplarına hizmet ettikleri koşul ve
dönemlerde, medya tüm gücü ile iktidarın yanında yer alır, aralarında su
sızmayan mükemmel bir işbirliği gerçekleşir; safların değişmesiyle meydana gelen
yeni çıkarların örtüşmediği dönemlerde karşı karşıya geldiklerinde ise – bu
dönemler genellikle seçimle gelen iktidarın değiştiği dönemler olup, ana akım
medya kendi safını her daim korur. – medya elinde bulundurduğu tüm gücünü
iktidara karşı taarruz için kullanmaktan çekinmez.
Medya ile siyasi iktidarın
arasındaki kavganın sebebi “gücün” kimin elinde himaye edileceği mücadelesidir.
Kavgaya kavramsal olarak baktığımızda medya, algı oluşturma ve bu algıyı
yönetme gücü ile iktidarı elinde bulundurur. Siyasi iktidar ise halkı yönetme
gücü ile iktidara sahipken aynı zamanda halkın desteği ile yasal otoriteyi de
elinde bulundurmasından dolayı meşruluğu kazandığı için gücün yani iktidarın
asıl sahibidir. Teoride iktidarın sahibini açıklayabiliyoruz fakat pratikte
mücadele her daim devam etmektedir. Ne medyanın ne de siyasi iktidarın, iktidar
mücadelesinden vazgeçmesi olası görünmemektedir. Bundan dolayı medya, mevcut
siyasi iktidara karşı algı yönetimi ile kozunu oynarken, siyasi iktidar da
otoritesini kullanarak gelen müdahaleye cevap verir. Biraz da bu çift taraflı
mücadelenin somut örneklerinden bahsedelim.
Amerikan ana akım medyası, seçim
döneminde cumhuriyetçi ya da demokrat olması fark etmeden, belirlediği adayın
seçim propagandasına “medya gizli sponsorluk” – bağımsız medya! – desteğiyle tüm seçimlerde taraf olarak yer
almaktadır. Geçen kasım ayında
gerçekleşen Amerikan başkanlık seçim sürecinde demokrat Clinton ana akım medyanın
gözdesi olarak seçilmişti. Tüm kartlarını Clinton’dan yana oynayan medya, algı
yönetimi ve endoktrinasyon enstrümanlarını her imkânı ile kullanmıştır. Sarf
edilen tüm eforlara rağmen Trump’ın seçimi kazanması, ana akım medyanın
hazmedebileceği bir sonuç olmadığından dolayı ana akım medya tarafından bir
anlam da ifade etmedi. Medya ile Trump arasındaki iktidar kavgası, basın
toplantılarında Trump’ın ana akım medyayı, seçim süreci içerisinde
gerçekleştirdikleri yayın, Clinton’a açık destek ve yayınladıkları raporlar
nedeni ile “yalancılık” ve “çöpten haber yapmak” suçlarıyla suçlayarak medya
ile süregelen kavgasını alevlendirdi. Amerikan ana akım medyası ile Trump
arasındaki iktidar mücadelesini ve sürecin getirdiklerini ilerleyen zamanlarda
daha net bir şekilde gözlemleyebileceğiz.
Türkiye özelinde medya ve siyasi
iktidar ilişkisine baktığımızda, akıllara ilk gelen dönem 28 Şubat süreci
olmaktadır. Medya ile siyasi iktidar ilk kez bu süreçte karşı karşıya
gelmemiştir elbette, fakat askeri darbelerle kesintiye uğrayan sivil siyaset,
ilk kez medya ön plana çıkartılarak manşetlerle gelen postmodern darbe
sürecinin hazırlayıcısı olmuştur. 28 Şubat Milli Güvenlik Kurulunda alınan
kararlara “kartel medya”nın manşetlerinin ön ayak olmasını ve manşetlerden
bağıra bağıra gelen postmodern darbenin kaldırım taşlarını iktidarda bulunan
medya karterinin döşemiş olduğunu, sürecin ardından daha net olarak görmüş
olduk.
Medyanın çıkar çatışmalarından
dolayı oklarına hedef olarak belirlediği ve taarruz için yöneldiği yer, her
zaman kendi ülkesinin siyasi iktidarı olmuyor. Çıkarlarının çakıştığı ülkelerin
iktidarları ile de iktidar/ güç mücadelesine tutuşabiliyor. Kavgası için
belirlenen ülkenin, tüm iç işlerine karışmaktan ve ülkeyi karıştırmaktan geri
durmayarak, stereotype – klişe, basmakalıp- haberlerle tüm dünyayı anında
bilgilendirme aşkı ile tutuşarak, yayınlarını canhıraş bir şekilde yapmak için
elinden geleni yapar. Bunun önüne bir nebze geçebilmek için ülkelerin İngilizce
haber servis eden kanallar kurması ve bu kanallar aracılığı ile dünyayı bilgilendirmesi
oldukça önemlidir.
Son yıllarda sosyal medyanın
etkili ve etkin kullanımıyla ana akım medyanın gücünün hafiflediğini
söyleyebiliriz. Sosyal medya aracılığı ile bireysel kullanıcıların her biri
medya mensubu gibi olay yerinden anında bilgi ve yayın paylaşabiliyorlar.
Ayrıca ülkeler hem kendi resmi dillerinde hem de İngilizce olan resmi
profillerinden olaylar hakkında haberler paylaşılarak dünyayı anında
bilgilendirebilmekteler. Sosyal medyanın etkin kullanımı için, Mısır’da
başlayan Arap Baharı’nı, Suriyeli Bana sayesinde Halep’teki kuşatmayı, ABD’nin
Ferguson kasabasında siyahi gencin polis tarafından öldürülmesi ile başlayan
olayları ve 15 Temmuz darbe girişimine karşı Türk halkının kalkışmadan haberdar
edilmesi ile halkın kolektifleşmesini gösterebiliriz.
George Orwell 1984 adlı kitabında
egemen iktidarın düşürülebilmesi için dört yöntem sıralamıştır. Bunlar: “Bir
dış güç tarafından alt edilecektir, ya ülkeyi yönetmekte kitlelerin
başkaldırmasına yol açacak kadar yetersiz kalacaktır, ya güçlü ve hoşnutsuz bir
orta kesimin doğmasına engel olamayacaktır ya da kendine olan güvenini ve
yönetme isteğini yitirecektir.” şeklindedir. Kitapta verilen yöntemlerin tarih
boyunca siyasi iktidarların etkisiz hale getirilmesi için birçok kere
denendiğine zaten şahit olduk. İster kartel, ister ana akım medya olarak
nitelendirilen medyanın, bu yöntemlerin uygulanması noktasında hiç şüphesiz her
zaman desteğiyle var olmaya devam edeceğini söyleyebiliriz.
Medya ile iktidarın arasının iyi
olması mı, yoksa aralarında sürekli bir mücadelenin mi olması daha iyidir
meselesi, duruma ve şartlara göre tartışmalı bir meseledir. Medya ile iktidar
kavgasının, gücün kimde olacağına dair bir mücadele olduğuna daha önce
değinmiştik. Asıl üzerinde durulması
gereken, bu mücadelenin de ötesinde mutlak gücü kimin istediğidir. Dünya insanı
ve bir ülkenin vatandaşı olarak bizlerin yapması gereken şeylerin başında,
eleştirel akıl sahibi olarak iyi birer medya okuryazarı olmak, farkındalık
sahibi olarak çıkarım yapmak gelmektedir. Bu yolu kullanarak, olayların zaman
içinde benzerliklerle tekrar ettiğinin farkındalığına varıp, gerçekleşen ve
gerçekleşecek olaylara karşı daha aklıselim refleksler alınmasını
sağlayabiliriz.
Not: Bu yazı Ukba Dergisi'nin 3. sayısında yayınlanmıştır.